22.10.2025

ÖLÜMÜ ANMANIN KALBE TESİRİ


ÖLÜMÜ ANMANIN KALBE TESİRİ

Ölüm büyük bir iştir ve ulu bir tehlikedir. Lâkin insanlar bundan gâfildirler. Ölümü ansalar bile bu anış gönüllerine işlemez.Dünya işlerine öyle dalarlar ki, başka bir şeye gönüllerinde yer kalmaz. Bundan ötürüdür ki, zikrin ve teşbihin de o kadar lezzetini bulamazlar. İşte bunun ilâcı şudur: Mürîd olan bir kişi bir tenha yer, bir halvet ister. Gönlünü bir saat için o tenhalıkta ölüm düşüncesine salar. Kendisine şu hitapta bulunur:

— Ey nefis! Ölüm günü yaklaştı. Belki de bugün gelir. Ey sâlih kişi! Sen bil ki, sana:”Bir karanlık eve gir!” deseler. Sen o karanlık evin dehlizinde bir kuyu veya serseri bir köpek mi vardır bilemezsin. Ya da yolun üzerinde bir taş mı vardır, ya da başka bir engel mi vardır, haberin yoktur. Bundan dolayı o karanlık dehlize girmekten ödün kopar, korkudan dizlerinin bağı çözülür. Bil ki, ölümden sonraki hâl de bilinmiş değildir. Kabirde olan tehlike, bu tehlikeden aşağı değildir. Bundan gâfil olmak, bunları bilmemek ne acâip bir cürettir! Buna asıl ilâç, kendi yaşdaşlarına, akranlarına bakmaktır. Onların çoğu ölmüşlerdir. Onların yüzlerini, hayâllerini hele bir aklına getir. Düşün ki, her biri bir makam, bir mevkide, kendi muradında niceydi! Onların dünyadaki sevinci, ne kadar gaflet içinde olduklarını gösteriyormuş. Bir gün ansızın ölüm gelip onları nasıl kaptı? Şimdi sen düşün ki, kabirde onların vücutları, yüzleri nicedir. Uzuvları birbirinden nasıl ayrılmıştır. Onların derilerine, etlerine, gözlerine ve dillerine kurtlar nasıl üşüşmüşlerdir! Onlar bu belâya çatmışken, arkadaki mirasçıları malını paylaşıp yemektedirler. Hattâ karısı başka bir erkeğe de varmıştır. Onu temaşâ etmekte eski kocasını unutmaktadır. Sen yine arkadaşlarının durumunu ve günlük yaşamalarını düşün ki, onların âlemi seyredişlerini, gülmelerini ve gafletlerini aklından geçir. Yirmi yılda erişebildikleri işlerin tedbirleriyle uğraştıklarını fikreyle. Onlar bu kadar zahmetler çektiler. Oysa kefenleri bezci dükkânında bulunmaktaydı. Bundan habersizdiler. Sen de kendi kendine: — Sen de onlar gibisin! Senin de gafletin, hırsın, cahil-$ ligin, bilgisizliğin, aptallığın onlarınki gibidir. Sana öyle biri saadet nasip oldu ki, onlar senden önce dünyadan ayrıldılar. Bundan sen ibret almalısın. Nitekim: “o kişiye ne mutludur ki, bir başkasından öğütlenir!” diye buyurulmuştur! demelisin. Sonra da kendi ellerini, ayaklarını, parmakların, gözlerini, dilini düşünmelisin. Hepsi de biribirinden uzaklaşacaklardır. Az zaman içinde de akreplerin gıdası, yılanların ve yerde yaşayan başka haşerelerin yiyeceği olacaktır. Sen kabirdeki kendi yüzünü, vücudunu hayâle getir ki, bunlar, pis koku içindedirler, vücudun dağılmıştır. Uzuvların birbirinden ayrılmış, murdar bir hale gelmiştir. Ve sen ey sâlih kişi, buna benzer şeyleri, her gün kendi özüne kalb dili ile söyle. Tâ ki, bâtının haberdar olsun.j Ölüleri görünce dille yâd etmenin etkisi olmaz. Âdemoğlu, daima kendisini cenazelere bakarken görür. Sanır ki, daima başkalarının cenazesini görecek, kendisinin cenazesini görmeyecektir. Çünkü o, kendisini hiç bir kere ölü görmüş değildir. Gözle görülmeyen şey de vehme gelmez. Bundan ötürüdür ki, Resûlullah Efendimiz bir hutbede şöyle buyurdu:

— Doğru söyleyin! Ölüm bizim üzerimize yazılmış mıdır? Şu alınıp götürülen cenazeler tez geri dönecek konuklar mıdır? Biz onları toprağa koyarız, miras olarak bıraktıklarını yeriz. Biz kendimizden gâfil kişileriz. İnsanlara ölümü unutturan şey de çok zaman tûm emel (bitmeyen isteklerdir. Bütün fesatların, kötülüklerin, fenalıkların başı da bu tûl-i emel, sonu gelmeyen isteklerdir.

EMEL AZLIĞININ FAZİLETİ

Bir kimse çok yaşayacağını, ömrünün uzun süreceğini ölümün kendisine tez erişemeyeceğini düşünürse, o kişi ölümü hatırlamaz olur ve onun din işlerini yerine getirdiği görülemez. Çünkü kendi kendine şöyle der:

— Önümüzde çok zaman var. Ne zaman sevap işlemek İstesek işleyebiliriz. Hele şimdiki zamanda rahatımıza bakalım. Sevabı daha sonra düşünürüz!.. Ama,i bir kişi ölümü yakın bilirse, bütün hallerde öümün tedbiri (hazırlığı) ile uğraşır: Bütün saadetlerin aslı budur. : Resûl (S.A.V.), İbn-i Ömer’e şöyle buyurdu:

— Sabaha çıktığım vakit akşama kadar sağ kalacağına İhtimal verme. Diriliğinde ölüm azığını hazır et. Sağlığında da hastalık yiyeceğini bir yana koy. Çünkü, ey Abdullah, yarın HakTeâlâ’nın katında halinin ne olacağını bilmezsin. Resûl (S.A.V.) yine şöyle buyurdu: —- Sizin için hiç bir şeyden korkum yok. İllâ iki şeyden korkuyorum. Bunlardan biri havanıza uymanız, öteki de uzun ömür dilemenizdir.

Resûl (S.A.V.) abdest almak için su aranmaya başlanırken derhal Teyemmüm eder, toprakla abdest alırdı. Ashâbı kiram: — Yâ Resûlâllah! Su yakındır! dediklerinde Alah’ın Resûlü de:

— Su getiren kişi bana erişinceye kadar ya sağ kalırım, ya kalmam! derdi. Resûl (S.A.V.) bir gün bazı ashabına:

— Ey sahâbelerim! Cennet’e girmeyi diler misiniz? diye sordu. Onlar da: Evet, Ya Resulallah! dediler. O zaman Resûl (S.A.V.):

— Emellerinizi azaltın! Ölümü daima gözünüzün önüne getirin! Hak Teâlâ’dan hakkı ve lâyıkı ile hâyâ edin! diye buyurdu. Bir kişi bir kardeşine mektup yazıp dedi ki:

— Dünya uykudur. Âhiret ise uyanıklıktır. Bu ikisinin arasında ölüm bir haldir ki, bize sataşır. Bu iki halin birbirine karışması da yorumu yapılamayan, sadık olmayan rüyalardır, vesselâm.

UZUN OMUR İSTEMENİN SEBEPLERİ

Ey sâlih kişi! Sen bil ki, Ademoğlu uzun ömrün sevgisini kalbinde yaşatır. Bu iki sebepten ötürüdür. Bunların birisi cahillik, diğeri de dünya sevgisi’dir.

Eğer dünya muhabbeti fazla olursa ölüm onu sevdiği şeylerden ayırır. Âdemoğlu da bunu düşünür, ölümü sevmez. Onu kendisine düşman sayar. Onu kendisine uygun bulmaz] İnsan, kendisine uygun gelmeyen her şeyden uzaklaşmak ister. Kalbini kendi arzusuna uygun olan şeylere bağlar. Bu arzular içinde daima ömür sürmek, mal sahibi olmak, kadınlarla evlenmek, çocuk sahibi olmak gibi istekler vardır. Bunların gayesi yeryüzünde kalmaktır. Ölüm bütün bu dileklerine aykırı düşer. Ölüm neymiş unutur. Eğer bir lâhza hatırına ölüm gelse onu sebepsiz geriye atar. Kendi kendisine:

— Önümüzde nice zaman vardır. Kendi önemli olan işlerimizi daha büyüdüğümüz zamanlar yaparız! derler. Fakat büyüyünce de:

— Sabret, hele ihtiyar olsun! der. Ama yaşlanınca da:

— Hele şu binaları tamam edeyim, oğullarıma ev-bark yapayım. O zaman gönlümü onların düşüncesinden kurtarırım! der. Toprağı sular, üstüne tohum eker. Yine:

— Gönlümü ölüm fikrinden uzaklaştırıp bundan kurtulursam, ancak bundan sonra ibâdet lezzetine kavuşurum! diye yorumlar yapar. Böyle bir düşman onun gönlünü karıştırır, onun kulağını burar. Bundan ötürü Âdemoğlu ibâdetini geri bırakır. Ansızın da ölüm gelir. İbâdet hasreti canında kalır. Cehennem ehlinin feryadı çok kere böyle işlerini geriye bırakmaktan olsa gerektir. Yâni:

—■ Cennet hazırlığını bugün veya yarın yaparım! demelerinden ötürüdür. Bunların hepsinin aslı dünya sevgisidir. Hem de gafletin ölümü akla getirmemesindendir. Nitekim Resûluilah Efendimiz şöyle buyurmuştur:

— Siz neyi ve kimi dilerseniz dileyin, sizden onu geri alacaklardır. Ama cehalet şudur ki, gençliğe güvenilir Hattâ şu bile bilinmez ki, bir kişi yaşla-nınçaya kadar bin genç ve bin çocuk ölür, gider. Şehirlerde bundan ötürü ihtiyarların sayısı azdır. Çünkü yaşlılığa çok az kişi erişir, insanların çoğu daha yaşlanmadan ölüp gider. Cehaletin bir sebebi de şudur ki, insan kısmı vücudu sağlam ve sağlıkta iken ansızın ölümün gelmesini uzak sanır. O kadar bir şeyi bilinmez ki, ansızın gelen ölüm ne kadar enderse, hastalığın ansızın gelmesi öyle ender değildir. Hastalık ansızın gelince ölüm de ansızın gelebilir. O halde insan ölümün göz önünde bir güneş gibi parlayıp durduğunu bilmeli. O güneşin önüne bir gaflet bulutu getirip daima onun gölgesinde yaşamayı bir rahatlık bilmemelidir.

UZUN EMELDEN KURTULMANIN ÇARESİ

— (Uzun emelden kurtulmanın çaresi, onun sebebini ortadan kaldırmakla olur. Sebebi ise bilindij Şimdi onun giderilmesine, çaresine bakmalı. Dünya sevgisinin atılması çarelerini bundan önce açıklamıştık. Sözün kısası bir kimse dünyayı bilirse dünyayı sevmez. Onun lezzetinin birkaç gün olduğunu bilir. O lezzet de çaresiz olarak ölümle bâtıl olur.’Şimdiki zamanda da bulanıklıktan ve acıdan, belâdanuzak olmadığı, hiç bir kişinin bunlardan sâfî kalmadığı bilinir. Bir kişi âhiretin bâki kaldığını ve insan ömrünün kısalığını düşünürse şunu anlar ki, âhireti dünyaya satan, rüyasında birkaç akçeyi uyanıklığında bin altından üstün gören gibidir. Zirâ, dünya uyku ve rüya âlemine benzer. Hadîs-i şerifinde Resûl (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:

— İnsanlar uykudadırlar. Öldükleri zaman uyanırlar. Ama cehlin ilâcı, tertemiz düşünceler ve gerçek mârifetle olur. Şöyle bilinmeli ki, ölüm kimsenin elinde değildir. İnsanın kendi dilediği zamanda gelmez. Ne zaman geleceği de belli olmaz. Bunun için, gençliğe veya başka bir şeye de güven duyulmamalıdır. j UZUN EMELİN DERECELERİ İnsanlar ömür ve emel uzunluğunda ayrı ayrı düşünmektedir. Kimi kişiler dünyada süresiz kalmak isterler. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Sizin kiminiz bin yıl ömrü olmasını ister.” (Bakara Sûresi: 96). Kimi kişi olur ki, bir yıldan ziyâde ümitlenmez. Gelecek yıl için tedbir almaz. Kimi kişiler olur ki, bir günden ziyâde umutlanmaz ve ertesi günü tedbirinde bulunmaz. Nitekim İsâ aleyhisselâm şöyle demiştir:

— Yarınki rızkın için gam yeme. Eğer ömür kalmışsa rızkın da kalır. Eğer ömür kalmamışsa, başkalarının rızkı için niçin zahmet çekersin? Kimi kişi olur ki: Bir saatlik bile yaşama umudu yoktur. Nitekim Resûl (S.A.V.) teyemmüm ederken su istediği vakit:

— Olur ki, su bana erişmeden ecel erer! diye buyurdu. Yine kimi kişiler vardır ki, ölüm onun gözü önünde olur. Öyle ki, hiç bir zaman gözünün önünden gitmez. Nitekim Resûl (S.A.V.) Muâz bin Cebel’e (Allah ondan razı olsun) şöyle sordu:

— Ey Muâz! İmânın hakikati nedir? Muâz bin Cebel de şu cevabı verdi:

— Hiç bir adım atmadım ki, ikinci bir adım atmak için düşünmüş olayım! p : İnsanların bir çoğu bu yolda ayrı ayrı düşünceye sahiptir. Eğer bir kimsenin ümidi bir ay kadarsa, ümidi kırkgün olandan fazileti daha ziyâdedir. Bu dereceler onların işlerinden belli olurjMeselâ bir kişinin yolculukta iki kardeşi olsa biri bir ay içinde, ötekisi bir yıl içinde geri dönecek olsalar, önce ilk geri dönecek olan kardeşi için hazırlık tedbirinde bulunur. İkinci kardeşinin hazırlığını geri bırakır. Her kişi kendisini kısa emelli sanır. Lâkin onun nişânesi, yapacağı işleri çabuk yapmağa koşması, her aldığı nefeste ecelin kendisine mühlet verdiğini ganimet bilmesidir. Nitekim Resûl (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:

— Beş şey gelmeden önce şu beş şeyi ganimet bilin:

1 — İhtiyarlık gelmeden gençliğin,

2 — Hastalık gelmeden sıhhatin,

3 — Meşguliyet vakti gelmeden boş zamanın,

4 — Ölüm gelmeden hayatın,

5 — Fakirlik gelmeden önce zenginliğin kıymetini bilin.

Yine Resûl (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Sizin her birinizin dünyadan bekleyeceği şeyler ancak şunlardır:

1 — Ya azdırıcı zenginlik,

2 — Ya unutturan yoksulluk,

3 — Ya fesada veren hastalık,

4 — Ya insanı kayd altına alan ihtiyarlık,

5 — Veya hızlı bir ölüm,

6 — Yahut meşhur yalancı deccâl ki, o şerrin deccâlıdır,

7 — Ya da tez gelen kıyamettir.” Yine Resûl (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:

— İki nimet vardır ki, insanların çoğu onlarda aklanmışlardır: Birisi sıhhat, öbürü boş zaman fırsatıdır. Bir hadîs-i şerifte şöyle denilmiştir:

— Sûr’a birinci kez üflemek demi geldi. Onu ikinci kez üflemek takip edecektir.Ölüm de bütün ağırlığiyle gelmiş olacaktır. Resûl (S.A.V.) ashâbım gaflette gördüğü zaman, onların ara yerinden dik bir sesle şöyle buyururdu:

— Gerçek olarak size ölüm gelecektir. Ya saadetle, ya şekavetle size erişecektir.

HÜCCETÜ’L-İSLAM İMAM-I GAZALİ

Yorumlar:

Yorum Yazabilirsiniz.

Mail adresiniz gizli kalacaktır. Lütfen bütün alanları doldurun. *


Benzer Bloglar

ÖLÜMÜ HATIRLAMAK
  • Salih Avcı
  • 11.04.2025
ÖLÜMÜ HATIRLAMAK
CAN ÇEKİŞMENİN ŞİDDETİ
  • Salih Avcı
  • 15.05.2025
CAN ÇEKİŞMENİN ŞİDDETİ
kabir hayatı
  • Salih Avcı
  • 15.05.2025
kabir hayatı
KABİR AZABİ
  • Salih Avcı
  • 21.05.2025
KABİR AZABİ