- Salih Avcı
- 20.02.2023
Loading
**Yirmi Birinci Lem’a – İhlas Hakkında**
*(Bu risale, en az on beş günde bir defa okunmalıdır.)*
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
**Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.**
وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ
**“Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz gider.”**
*(Enfâl Sûresi, 8:46)*
وَ قُومُوا لِلّٰهِ قَانِتٖينَ
**“Allah için, gönülden boyun eğen kimseler olarak kalkın.”**
*(Bakara Sûresi, 2:238)*
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا
**“Nefsini arındıran gerçekten kurtuluşa ermiştir. Onu kirleten ise ziyana uğramıştır.”**
*(Şems Sûresi, 91:9-10)*
وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖى ثَمَنًا قَلٖيلًا
**“Ayetlerimi az bir menfaat karşılığında satmayın.”**
*(Bakara Sûresi, 2:41)*
Ey ahiret kardeşlerim, ey Kur’an hizmetinde beraber yürüdüğüm dostlarım!
Biliniz ki bu dünyada, özellikle **uhrevî (ahiret için yapılan) hizmetlerde**, en önemli esas ve en büyük kuvvet **ihlastır**.
İhlas;
* En sağlam dayanak,
* En makbul dua,
* En kısa hakikat yolu,
* En etkili şefaatçi,
* En saf ibadet ve
* En bereketli vesiledir.
Madem ihlasta bu kadar nur, güç ve bereket var;
ve madem biz bu **zamanın zorlukları, düşmanlıkları ve bid’atların (dine sonradan sokulan bozuk şeylerin)** saldırıları içinde az ve zayıf bir topluluğuz,
ama buna rağmen **çok büyük ve kutsal bir görev olan iman hizmeti** omuzlarımıza Allah tarafından verilmiş…
O hâlde, **ihlası kazanmak ve korumak** konusunda herkesten daha çok gayret göstermeye mecburuz.
Çünkü ihlası kaybedersek:
* Şimdiye kadar yaptığımız hizmetler boşa gidebilir,
* Devamlılık olmaz,
* Ayrıca büyük bir sorumluluk altına gireriz.
Cenab-ı Hak şöyle uyarıyor:
> **وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖى ثَمَنًا قَلٖيلًا**
> *“Ayetlerimi az bir çıkar karşılığında satmayın.”*
> (Bakara, 2:41)
Yani; dünyevî menfaatler, gösteriş, kibir ya da başkalarının beğenisi için bu kutsal hizmette ihlası zedelemek büyük bir tehlikedir.
Böyle yapan, hem kardeşlerinin hakkına, hem Kur’an hizmetine, hem de iman hakikatlerinin kutsiyetine hürmetsizlik etmiş olur.
---
Ey kardeşlerim!
Büyük hayır işlerinin önünde daima engeller olur.
Şeytan, özellikle bu hizmetle uğraşanlarla çok meşgul olur.
Bu engelleri aşmak için **ihlasa dayanmak gerekir.**
İhlası bozan sebeplerden, **yılandan ve akrepten kaçar gibi kaçınız.**
Hz. Yusuf (a.s.) şöyle demiştir:
اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّٖى
“Nefis, Rabbimin merhamet ettikleri hariç, daima kötülüğü emreder.”
*(Yusuf Sûresi, 12:53)*
Bu ayet gösteriyor ki nefse güvenilmez.
Enaniyet (benlik) ve nefs-i emmare sizi aldatmasın.
"Sonuç:*
İhlası kazanmak, korumak ve bozan sebeplerden kurtulmak için gelecek derslerde anlatılan **düsturları (prensipleri)** rehber edinin.
Birinci Düstur
Yaptığınız bütün işlerde sadece Allah’ın rızasını hedef edinin.
Eğer Allah sizden razı olduktan sonra bütün dünya size karşı çıksa, bunun hiçbir önemi yoktur.
Yine eğer Allah kabul ettikten sonra insanlar beğenmese, bu da hiçbir şeyi değiştirmez.
Allah razı olduktan ve kabul ettikten sonra, eğer hikmeti (yani ilahî planı) gerektirirse, sizin istemenize bile gerek kalmadan, insanlara da sizi sevdirir ve kabul ettirir.
Bu yüzden, bu hizmetteki asıl amaç, doğrudan doğruya sadece Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak olmalıdır.
Ne övülmek, ne alkışlanmak, ne de dünyalık bir menfaat için yapılmamalıdır.
İkinci Düstur
Kur’an hizmetinde bulunan kardeşlerinizi eleştirmeyin, kusur aramayın
ve onlardan daha üstün görünmeye çalışarak kıskançlık hissini uyandırmayın.
Çünkü insanın bir eli diğer eline, bir gözü diğer gözüne, dili kulağına karşı çıkmaz.
Kalp ruhun hatasını görmez.
Aksine, her organ diğerinin eksikliğini tamamlar, hatasını örter, ihtiyacını giderir ve görevine yardım eder.
Eğer vücuttaki organlar birbirine düşseydi, insanın hayatı söner, ruhu kaçar, bedeni dağılırdı.
Aynı şekilde bir fabrikanın çarkları da birbirine karşı çalışmaz.
Hiçbir çark “ben önde olacağım” diyerek diğerinin önüne geçmeye çalışmaz,
diğerinin hatasını görüp çalışmasını bozmaz.
Hepsi, bütün güçleriyle ortak bir hedef için birbirine yardım eder.
Bu sayede fabrika verimli çalışır.
Eğer çarklardan biri diğerine tahakküm etse veya zarar verse, fabrika bozulur, işe yaramaz hale gelir.
Fabrika sahibi de onu dağıtır.
İşte ey Risale-i Nur talebeleri, ey Kur’an hizmetkârları!
Bizler, “insan-ı kâmil” (mükemmel insan) denilen bir manevî şahsiyetin organları gibiyiz.
Yani hepimiz, ebedî hayatın saadetini kazandıran büyük bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.
Ayrıca, ümmet-i Muhammed’i (asm) selamete ulaştıran Rabbânî bir gemide çalışan hizmetçiler gibiyiz.
Bu nedenle, gerçek bir birlik ve kardeşlik ruhuna,
yani ihlâsın sırrına sahip olmaya mecburuz.
Çünkü bu sır, bize çok büyük bir manevî güç kazandırır.
Mesela;
üç tane “elif” (1) yan yana ayrı durursa sadece 3 eder.
Ama birlik olurlarsa (111 gibi) yüz on bir değerine ulaşırlar.
Yani birlik, sayıyı kat kat artırır.
Aynı şekilde dört kişi ayrı ayrı olsa değeri 16’dır.
Ama eğer aynı gaye, kardeşlik ve iş birliği içinde bir çizgi üzerinde birleşseler,
manevî değerleri 4444 kuvvetine ulaşır!
Tarihte de görülmüştür ki, ihlâs ve kardeşlikle birleşen az bir topluluk,
çok büyük manevî güce sahip olur.
Bu sırrın sırrı şudur:
Gerçek ve samimi bir birlik olursa, her bir kardeş diğer kardeşlerinin
gözüyle de bakar, kulağıyla da işitir, aklıyla da düşünür.
Sanki on kardeşin her biri yirmi gözle bakan, yirmi kulakla işiten, yirmi elle çalışan bir hale gelir.
İşte bu, ihlasın getirdiği büyük manevî kuvvettir.
Üçüncü Düsturunuz
Bütün gücünüzü ihlasta (yani samimiyette) ve hakta (doğrulukta) bilmelisiniz.
Evet, gerçek kuvvet haktadır ve ihlastadır.
Hatta bazen haksız kişiler bile, haksızlıkları içinde gösterdikleri samimiyet sebebiyle geçici bir kuvvet kazanırlar.
Bu hakikatin bir delili, bizim bu hizmetimizdir.
Bu hizmetteki az bir ihlas bile bu gerçeği ispat etmeye yeter.
Çünkü ben, yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da dinî ve ilmî hizmetlerde bulundum.
Ama burada, sizinle birlikte sadece yedi-sekiz yılda, önceki hizmetlerimden yüz kat fazla başarı elde ettik.
Oysa orada çok sayıda yardımcılarım vardı; burada ise yalnız, garip, yarı okur yazar, üstelik memurların baskısı altında idim.
Buna rağmen hizmetin çok bereketli olması, sizdeki ihlasın kuvvetinden geldiğine artık kesin inanıyorum.
Ayrıca itiraf ediyorum ki, samimi ihlasınız, beni “şan, şeref” gibi perde altında gizlenen riyadan (gösterişten) bir derece kurtardı.
İnşallah siz tam ihlasa erişirsiniz ve beni de o hale ulaştırırsınız.
Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (ra) kendi mucizevî kerametiyle,
ve Hazret-i Gavs-ı Âzam Abdülkadir Geylânî (ks) da gizli kerametleriyle,
sizlere bu ihlas sırrı sebebiyle teveccüh ve himayet gösteriyor, hizmetinizi manevî olarak takdir ediyorlar.
Evet, hiç şüpheniz olmasın ki bu teveccühler ihlasa bağlıdır.
Eğer bilerek ihlası bozarsanız, onların manevî tokadını yersiniz.
(Bkz. 10. Lem’a: Şefkat Tokatları)
Eğer böyle büyük manevî kahramanları arkanızda destekçi, başınızda rehber bulmak isterseniz,
şu ayetteki sırrı yaşayın:
وَ يُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ
(Onlar, kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler.)
– Haşr Suresi, 9. Ayet
Yani:
Kardeşlerinizin nefsini, kendi nefsinizden üstün tutun.
Şeref, makam, ilgi veya maddî menfaat gibi şeylerde kardeşinizi önde görmekten mutluluk duyun.
Hatta bir mümine güzel bir iman hakikatini öğretmek gibi en saf bir amelde bile,
mümkünse “ben sevap kazanayım” düşüncesiyle değil,
“bunu arkadaşım anlatsın, onun vesilesiyle hayır olsun” düşüncesiyle hareket edin.
Çünkü “ben anlatayım, sevabı ben alayım” arzusu günah değildir ama,
araya gösteriş girerse ihlasa zarar verir.
Dördüncü Düsturunuz
Kardeşlerinizin güzel huylarını, meziyetlerini kendinizde varmış gibi düşünün;
onların faziletleriyle sevinip şükredin.
Tasavvuf ehli arasında “fena fi’ş-şeyh” (şeyhte yok olmak) ve
“fena fi’r-resul” (Peygamber’de yok olmak) gibi kavramlar vardır.
Ben sofi değilim; fakat bu güzel düstur, bizim yolumuzda “fena fi’l-ihvan” yani kardeşlerde yok olmak şeklinde geçerlidir.
Bu, “tefânî” demektir:
Yani nefsini unutup kardeşlerinin hisleriyle yaşamak, onların sevinciyle sevinmek,
onların başarılarıyla iftihar etmektir.
Bizim yolumuzun temeli kardeşliktir (uhuvvettir).
Aramızda şeyh-mürid, baba-oğul gibi hiyerarşi yoktur; sadece hakiki kardeşlik vardır.
En fazla, bir üstadlık ilişkisi bulunabilir.
Bizim yolumuz Haliliyye mesleğidir.
Bu da “hıllet” (yakın dostluk, samimi kardeşlik) demektir.
Hılletin gereği ise fedakâr dostluk, candan kardeşlik ve samimi sevgidir.
Bu samimi kardeşliğin temeli, ihlâstır.
İhlası bozan kişi, bu yüksek binadan düşer,
ve tekrar tutunması çok zor olur.
Şimdi yol ikiye ayrılıyor:
Kur’an’ın büyük caddesi olan bu yoldan ayrılanlar, farkında olmadan
dinsizlik cereyanına yardım etme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
İnşallah Risale-i Nur’un dairesine girenler hep nur, iman ve ihlâsı güçlendirenlerden olacaklardır.
Ey Kur’an hizmetinde çalışan kardeşlerim!
İhlası kazanmanın ve korumanın en etkili yolu “rabıta-i mevt”tir (ölümü düşünmek).
Çünkü ihlası zedeleyen şey tûl-i emel (bitmeyen dünya arzuları),
ihlâsı kuvvetlendiren şey ise ölümü hatırlamaktır.
Ölümü düşünmek, dünyanın geçici olduğunu fark ettirir,
ve insanı riyadan, gösterişten kurtarır.
Kur’an-ı Kerim buyurur:
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ
(Her nefis ölümü tadacaktır.)
– Âl-i İmrân Suresi, 185. Ayet
اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ
(Sen de öleceksin, onlar da ölecekler.)
– Zümer Suresi, 30. Ayet
Bu ayetler, ölümü sıkça düşünmemizi öğütler.
Bir hadiste de şöyle buyrulmuştur:
اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ
“Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayın.”
(Tirmizî, Zühd 4)
Tarikat ehli, ölümü hayalî bir şekilde düşünür — kendisini ölmüş, yıkanmış, kabre konmuş olarak hayal eder.
Bu düşünce, nefsi dünya arzusundan uzaklaştırır.
Bizim yolumuz tarikat değil, hakikat yolu olduğu için,
ölümü hayal etmek değil; gerçek sonucu düşünmek yeterlidir.
İnsan, ömrünün sonunda kendi cenazesini göreceğini düşünürse,
ölümün hakikatine bakabilir.
Biraz daha ileri bakarsa, çağının ve dünyanın da öleceğini fark eder.
İşte bu tefekkür, tam ihlasa giden bir yol açar.
İhlası Kazanmanın İkinci Sebebi
Kuvvetli iman sayesinde ve yaratılış eserlerini tefekkür ederek
Allah’ın her an hazır ve gözetici olduğunu bilmek,
insanı insanların beğenisinden uzaklaştırır.
Allah’ın huzurunda olduğunu düşünen kişi,
başka kimselerin ilgisini aramaktan utanır,
ve böylece riyadan kurtulur, ihlası kazanır.
İhlası Bozan Sebeplerden Bazıları
İki Misal (İhlas ve Birlik İçin)
Birinci Misal:
Dünya insanları “malda ortaklık” ile büyük servetler kazanıyor.
Bazen kötüye kullansalar da, birlik sayesinde güç elde ediyorlar.
Aynı şekilde, uhrevî amellerdeki ortaklık, yani
ihlâs, kardeşlik ve işbirliğiyle yapılan hizmet,
her birine ayrı ayrı değil, tam olarak herkese sevap kazandırır.
Bu, Allah’ın rahmetinin genişliğindendir.
İkinci Misal:
On işçi ayrı ayrı çalışsa günde sadece üç iğne yapıyor.
Ama iş bölümüne gidip birleşseler, her biri günde üç yüz iğne sahibi oluyor.
Dünya işlerinde bile birlik bu kadar kazanç sağlarsa,
uhrevî (manevî) işlerde birlik ve ihlas,
sayısız sevap ve nur kazandırır.
İhlası Bozan Diğer Sebepler
Sonunda dua:
اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ سُورَةِ الْاِخْلَاصِ اِجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الْمُخْلِصٖينَ الْمُخْلَصٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ
“Allah’ım! İhlâs Suresi hürmetine bizi samimi ve ihlâslı kullarından eyle. Âmin, âmin.”
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ
(Seni tenzih ederiz! Bizim bilgimiz yoktur; ancak Senin öğrettiğin kadarını biliriz.
Şüphesiz Sen her şeyi bilen ve hikmet sahibisin.)
Bir Kısım Kardeşlerime Hususi Bir Mektuptur
Yazı yazmaktan sıkılan ve ibadet ayları olan üç aylarda, başka evradları (zikir, dua gibi ibadetleri) —beş yönden ibadet sayılan— Risale-i Nur yazısına tercih eden kardeşlerime, iki hadis-i şerifin bir hikmetini açıklayacağım:
Birinci Hadis:
يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ بِدِمَاءِ الشُّهَدَاءِ – اَوْ كَمَا قَالَ –
(“Kıyamet gününde, âlimlerin döktüğü mürekkep, şehitlerin kanıyla tartılır.” – Hadis-i Şerif)
İkinci Hadis:
مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتٖى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتٖى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهٖيدٍ – اَوْ كَمَا قَالَ –
(“Ümmetimin bozulduğu bir zamanda, sünnetime sımsıkı sarılan kimse, yüz şehit sevabı kazanır.” – Hadis-i Şerif)
Ey yazıdan sıkılan tembel kardeşlerim ve ey sofi-meşrep kardeşlerim!
Bu iki hadisin manası gösteriyor ki, böyle bozulmuş bir zamanda iman hakikatlerine, şeriatın sırlarına ve sünnet-i seniyyeye hizmet edenlerin, kalemlerinden akan mürekkep, mahşer günü şehitlerin kanı kadar kıymetli olacaktır.
Bu nedenle, bu büyük kazancı elde etmeye çalışın.
Eğer şöyle deseniz:
“Hadiste ‘âlim’ deniliyor. Biz sadece yazıyoruz, âlim değiliz.”
Cevap:
Bir sene boyunca bu risaleleri anlayarak ve kabul ederek okuyan kimse, bu zamanda hakiki bir âlim olabilir.
Eğer anlamasa bile, Risale-i Nur talebelerinin oluşturduğu manevî şahsiyet, bu zamanın bir âlimidir.
Sizin kalemleriniz ise, o manevî şahsiyetin parmaklarıdır.
Ben, kendimi ehil görmediğim halde, sizler bana bir üstadlık bağıyla bağlı olduğunuz için, ben kalemsiz olsam da sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır.
Bu yüzden, hadiste bildirilen ecrin (sevabın) size verileceğini umuyorum.
[1] Dipnot
Evet, ihlâs sırrıyla yapılan samimi birlik ve dayanışma, hem sayısız faydalar kazandırır hem de ölüm dâhil her korkuya karşı en güçlü siper olur.
Çünkü ölüm geldiğinde sadece bir ruhu alır.
Fakat gerçek kardeşlik sırrıyla Allah rızası için çalışan kimse, kardeşleri kadar manevî ruha sahip olur.
Biri ölse bile “Ben aslında ölmedim; çünkü kardeşlerim benim yerime sevap kazandırıyor.” der ve ölümü gülerek karşılar.
[2] Dipnot
Evet, bahtiyar (mutlu) odur ki, Kur’an’ın kevser havuzundan (yani büyük manevî kazançtan) içebilmek için, buz parçası gibi olan şahsiyetini ve benliğini o havuzun içine atıp eritendir.
[3] Dipnot
Bu mektupta Üstadımızın bahsettiği beş tür ibadet aşağıda açıklanmıştır:
Kaynak: Risale-i Nur 21. Lema sadeleştirilip yazılmış
Yorumlar:
Yorum Yazabilirsiniz.