- Salih Avcı
- 20.02.2023
Loading
Dokuzuncu Söz**
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ حٖينَ تُمْسُونَ وَحٖينَ تُصْبِحُونَ ۞ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحٖينَ تُظْهِرُونَ
O hâlde, akşamladığınızda ve sabahladığınızda Allah’ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O’nundur; ikindi vaktinde ve öğleye girdiğinizde de O’nu tesbih edin.
(Rum Suresi, 17-18. ayetler)
Ey kardeşim, benden namazın neden beş vakitte kılındığını soruyorsun. Bu konuda pek çok hikmet vardır; biz sadece bir tanesine işaret edeceğiz. Her bir namaz vakti, önemli bir değişimin başlangıcı olduğu gibi, büyük bir İlahi düzenin bir aynasıdır. O vakitlerde Allah’ın birçok nimeti ortaya çıkar. Bu yüzden o zamanlarda Allah’ı tesbih etmek, yüceltmek ve nimetlerine şükretmek anlamına gelen namaz emredilmiştir. Çünkü namaz, iki vakit arasında toplanan nimetlere karşı bir teşekkürdür. Bu ince ve derin anlamı anlayabilmek için beş nükteyi birlikte dinlemek gerekir.
**Birinci Nükte**
Namazın anlamı, Allah’ı tesbih etmek, yüceltmek ve O’na şükretmektir. Yani, Allah’ın yüceliğine karşı sözle ve davranışla “Sübhanallah” diyerek O’nu her türlü eksiklikten uzak tutmak; mükemmelliğine karşı “Allahu ekber” diyerek O’nu en yüce bilmek; güzelliğine karşı da kalple, dille ve bedenle “Elhamdülillah” diyerek O’na şükretmektir.
Yani tesbih, tekbir ve hamd, namazın özünü oluşturur. Bu yüzden namazın bütün hareketlerinde ve zikirlerinde bu üç ifade yer alır. Ayrıca namazdan sonra da, namazın anlamını pekiştirmek için bu mübarek sözler otuz üç defa tekrar edilir. Böylece namazın özündeki anlam, bu kısa ve derin ifadelerle güçlendirilmiş olur.
**İkinci Nükte**
İbadetin anlamı şudur: Kul, Allah’ın huzurunda kendi eksikliğini, güçsüzlüğünü ve muhtaçlığını fark ederek, Allah’ın sonsuz kudreti, yüceliği ve rahmeti karşısında hayranlık ve sevgiyle secde etmektir.
Yani, Allah’ın sahip olduğu yönetim ve hâkimiyet (rububiyet), kulluğu ve itaat etmeyi gerektirir. Onun kutsal ve tertemiz oluşu da ister ki kul, kendi kusurlarını görüp tövbe etsin ve Allah’ı her türlü eksiklikten, yanlış düşüncelerden, inkârcıların batıl inançlarından ve yaratılmışların kusurlarından uzak ve yüce bilsin. Bunu da “Sübhanallah” diyerek dile getirsin.
Ayrıca Allah’ın sınırsız kudreti ister ki kul, kendi zayıflığını ve bütün varlıkların güçsüzlüğünü fark etsin. Böylece Allah’ın kudretinin büyüklüğü karşısında hayranlıkla “Allahu ekber” desin, saygıyla rükûya varsın ve yalnız O’na sığınıp güven duysun.
Yine Allah’ın sonsuz rahmeti de ister ki kul, kendi ihtiyaçlarını ve bütün varlıkların muhtaçlığını dua ederek dile getirsin. Allah’ın verdiği nimetleri de şükürle, övgüyle ve “Elhamdülillah” diyerek ilan etsin.
Demek ki namazın sözleri ve hareketleri bu anlamları taşır. Namaz bu manalar için Allah tarafından emredilmiştir.
**Üçüncü Nükte**
Namaz, ruhun, kalbin ve aklın gıdası olduğu gibi, bedenin de dinlenmesine vesile olur. İnsan, sadece bedenden ibaret değildir; onun ruhu, kalbi, aklı ve vicdanı da vardır. Nasıl ki bedenin gıdası yemekle sağlanır, ruhun gıdası da ibadetle olur. Namaz, insanın ruhunu temizler, kalbini rahatlatır, aklını huzura kavuşturur.
İnsan, dünyadaki meşguliyetler içinde dağılır; kalbi farklı arzularla, aklı farklı düşüncelerle yorulur. Namaz ise bu dağınıklığı toparlar. İnsan namazla, bütün bu karmaşadan kurtulup Rabbine yönelir. Dünyanın geçici gürültüsünden sıyrılıp sonsuz bir huzur bulur.
Namaz, insanın hem yaratılış gayesini hatırlatır hem de onun yüce bir varlığa bağlı olduğunu bildirir. Böylece insan, Allah’a kulluk etmenin verdiği şerefi hisseder. Kısacası namaz, insanın hem dünya hem de ahiret hayatını düzenleyen, ruhuna ışık ve huzur veren bir ibadettir.
**Dördüncü Nükte**
Nasıl ki bir saatin içinde saniyeleri, dakikaları, saatleri ve günleri sayan miller birbirine benzer ve birbirini hatırlatır; aynı şekilde Allah’ın büyük bir saati hükmünde olan bu dünya da böyledir. Bu dünyanın saniyeleri sayılan gece ve gündüz dönmeleri, dakikaları sayılan seneler, saatleri sayılan insan ömrü ve günleri sayılan dünyanın uzun zaman dilimleri birbirine bakar, birbirinin benzeridir ve birbirini hatırlatır.
Mesela:
Sabahın başlangıcı olan fecir vakti, ilkbahar mevsimine benzer. Aynı zamanda insanın anne rahmine düştüğü zamana ve göklerin ve yerin yaratılışının ilk gününe işaret eder. Bu vakit, Allah’ın yaratma kudretini ve ilk var ediliş mucizelerini hatırlatır.
Öğle vakti, yaz mevsiminin ortasına benzer. Bu vakit, insanın gençliğini ve dünyanın yaratılışının olgunluk dönemini hatırlatır. Bu zamanda Allah’ın rahmetinin ve nimetlerinin bolluğu görülür.
İkindi vakti, sonbahara benzer. İnsanın yaşlılık zamanını ve Peygamber Efendimiz’in (asm) yaşadığı Asr-ı Saadet dönemini hatırlatır. Bu vakit, Allah’ın kudretini, rahmetini ve yarattıkları üzerindeki tasarrufunu düşündürür.
Akşam vakti, sonbaharın sonuna benzer. Bu zaman, birçok varlığın yok oluşunu, insanın ölümünü ve dünyanın kıyametle sona erişini hatırlatır. Allah’ın celalini ve kudretini gösterir, insanı gafletten uyandırır.
Yatsı vakti, karanlığın dünyayı tamamen kaplamasını hatırlatır. Bu, kış mevsiminde toprağın beyaz bir kefenle örtülmesine, ölen insanın unutulmasına ve dünyanın tamamen kapanmasına benzer. Bu vakit, Allah’ın kudretini ve kâinattaki değişimleri düşündürür.
Gece vakti, hem kışı hem kabri hem de ahiret öncesi bekleme yeri olan berzah âlemini hatırlatır. İnsan, gecenin sessizliğinde Allah’ın rahmetine ne kadar muhtaç olduğunu hisseder. Gecede kılınan teheccüd namazı, kabir gecesindeki karanlığa ışık olacak kadar değerli bir ibadettir.
Sabahın doğuşu ise, yeniden dirilişi yani haşir sabahını hatırlatır. Nasıl ki her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı varsa; ölümden sonra dirilmek de o kadar kesin ve gereklidir.
Bu beş vaktin her biri, büyük değişimlerin başlangıcıdır. Allah’ın kudretini, her gün, her yıl ve her çağda görünen mucizelerini ve rahmetinin nimetlerini hatırlatır. İşte bu yüzden, insanın yaratılışındaki en önemli görev olan namaz, bu vakitlerde emredilmiştir; çünkü bu vakitler namaz için en uygun ve en anlamlı zamanlardır.
**Beşinci Nükte**
İnsan yaratılış olarak çok zayıftır. Buna rağmen her şey ona dokunur, onu etkiler ve üzer. Çok güçsüzdür ama başına gelebilecek bela ve düşmanlar da çoktur. Çok fakirdir ama ihtiyaçları sayısızdır. Tembeldir ve gücü sınırlıdır, halbuki hayatın sorumlulukları çok ağırdır. Ayrıca insan, yaratılışı gereği bütün kâinatla ilgilidir. Fakat sevdiği şeylerin yok olması, ayrılıkları ve kayıpları onu sürekli incitir. Aklı ona yüksek hedefler ve sonsuz arzular gösterir ama eli kısadır, ömrü kısadır, gücü azdır, sabrı da sınırlıdır.
İşte böyle bir durumda olan insan ruhu, sabah vakti olduğunda, sonsuz kudret sahibi ve rahmeti sınırsız olan Allah’a yönelip dua ve namazla yardım istemeye muhtaçtır. Çünkü sabah namazı, gün içinde karşılaşacağı zorluklara karşı insana güç, sabır ve dayanma gücü verir. Allah’a sığınmak, insanın dayanabileceği en sağlam destek noktası olur.
Öğle vakti ise günün en parlak, fakat aynı zamanda zevale (batışa) meylettiği zamandır. Bu vakit, gündüz işlerinin yoğunlaştığı, bedenin yorulduğu, dünyanın geçiciliğinin hissedildiği bir andır. İnsan bu vakitte, hem işlerin ağırlığından hem de dünyanın geçiciliğinden gelen sıkıntıdan kurtulmak için manevi bir nefes almaya muhtaçtır. Namaz, bu anda ruhu rahatlatır, Allah’ın nimetlerini hatırlatır ve insana huzur verir.
İnsanın ruhu, gündüzün verdiği yorgunluktan, dünyanın geçiciliğinden ve boş meşguliyetlerden uzaklaşarak, sonsuz ve kalıcı olan Allah’ın huzuruna yönelir. Ellerini bağlayıp O’na şükreder, nimetleri için hamd eder, yardım ister. Allah’ın yüceliği ve büyüklüğü karşısında rükû ederek aczini gösterir; O’nun sonsuz güzelliği ve mükemmelliği karşısında secdeye kapanarak hayranlığını, sevgisini ve kulluğunu ifade eder. İşte bu anlamları taşıyan öğle namazı, insan için son derece güzel, uygun ve gerekli bir ibadettir. Bunu anlamayan kişi, gerçekten insanlığın hakikatini kavrayamamıştır.
İkindi vakti ise, sonbaharın hüzünlü havasını, insanın yaşlılık dönemini ve dünyanın son zamanlarını hatırlatır. Aynı zamanda o günkü işlerin tamamlandığı, insanın sağlık, huzur ve yaptığı hayırlı işler gibi nimetlerin bir araya toplandığı bir zamandır. Güneşin batmaya yönelmesiyle birlikte insana, hem kendi hayatının hem de dünyanın geçiciliği hatırlatılır.
İşte ebediyeti arzulayan, sonsuzluk için yaratılmış olan, iyilik ve lütfa karşı sevgiyle yönelen, ayrılıklardan ve kayıplardan üzüntü duyan insan ruhu, bu ikindi vaktinde abdest alıp Allah’ın huzuruna çıkar. Sonsuz varlık sahibi, her şeyi ayakta tutan Allah’a dua eder, O’nun rahmetine sığınır. Sayısız nimetlerine şükreder, O’nun büyüklüğü karşısında rükû eder, ululuğu karşısında secdeye kapanır. Böylece kalbi gerçek bir huzur bulur, ruhu rahatlar ve kulluğun şerefini hisseder.
İkindi namazı, işte böyle yüce bir görev, uygun bir hizmet ve insanın yaratılış borcunu yerine getirmesidir. Aynı zamanda ruhun en derin ihtiyacına karşılık gelen, insana gerçek mutluluk kazandıran bir ibadettir.
Akşam vakti, kışın başlaması ve yaz ile güz mevsimindeki güzelliklerin sona ermesi gibi bir zamanı hatırlatır. Aynı zamanda insanın ölümüyle sevdiklerinden ayrılıp kabre girmesi, dünyanın sona ermesi ve her şeyin yok olması gibi olayları da düşündürür. Bu zaman, insanı geçici olanlara fazla bağlanmaması konusunda uyarır.
İşte bu vakitte insan ruhu, sonsuz güzellik ve kudrete sahip olan Allah’a yönelir. Ellerini açıp O’na dua eder, kıyamda durur, hamd ve şükür eder. Allah’ın büyüklüğü karşısında aczini rükû ile gösterir, mükemmelliği ve güzelliği karşısında secdeye kapanır. Böylece Allah’a olan sevgisini ve kulluğunu gösterir. Allah’ın kusursuz, değişmez ve sonsuz güzelliğini düşünerek O’na teslim olur.
Namazın sonunda, oturup teşehhüd eder, tüm yaratılmışların selamlarını ve salavatlarını Allah’a ve Peygamberimize hediye eder. Böylece ibadetle hem Allah’a bağlılığını pekiştirir hem de imanını tazeler. İnsan, kainattaki düzeni gözlemleyerek Allah’ın birliğine şahitlik eder ve ruhunu huzura kavuşturur.
Hem saltanat-ı rububiyetin delâlı ve mübelliğ-i marziyatı ve kitab-ı kâinatın tercüman-ı âyâtı olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın risaletine şehadet etmek demek olan mağrib namazını kılmak ne kadar nazik, temiz ve değerli bir görev; ne kadar kıymetli, zevkli bir hizmet; ne kadar güzel ve hoş bir kulluk; ne kadar ciddi bir hakikat ve bu geçici dünyada baki kalıcı bir mutluluk olduğunu anlamayan insan, gerçekten insan olamaz.
İşâ vakti –ki o vakit– gündüzün ufukta kalan izleri kaybolup gece âlemi tüm kâinatı kaplar.
**مُقَلِّبُ الَّيْلِ وَ النَّهَارِ**
Geceleri ve gündüzleri birbirine çeviren
Kadîr-i Zülcelal’in bu beyaz sahifeyi siyah sahifeye çevirmesindeki Rabbani tasarrufu, yazın yeşil, süslü sahifesini kışın soğuk, beyaz sahifesine çevirmesi gibi Allah’ın yönetimini hatırlatır.
**مُسَخِّرُ الشَّمْسِ وَ الْقَمَرِ**
Güneşi ve ayı emrine veren
Hakîm-i Zülkemal’in bu ilahi icraatı, zamanın geçişiyle ölülerin dünyadaki izlerinin kesilmesi ve başka âleme geçişi, Allah’ın ölüm ve hayat üzerindeki kudretini gösterir.
Aynı şekilde dünya tamamen sona erip, insanların ölümle âhiretin büyüklüğüne geçmesi, Allah’ın hem kudret hem de rahmet ve güzellikteki tasarruflarını hatırlatır. Kâinatın gerçek sahibi, yöneticisi ve sevilen Rabb’i, geceyi gündüze, yazı kışa, dünyayı âhirete, bir kitabın sayfaları gibi çevirebilir ve her şeye hükmeder; bu da Allah’ın mutlak kudretini gösterir.
İşte, çok aciz, zayıf, fakir ve muhtaç olan, geleceğin karanlığına dalmakta olan insan ruhu, yatsı namazını kılarak Allah’a yönelir.
**لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِلٖينَ**
“Fâsıklardan ve boş işlerle meşgul olanlardan değilim”
Bu vakitte insan, Rabbine yönelip O’na dua eder, fani dünyada ve geçici ömürde, karanlık dünyada ve karanlık gelecekte, sonsuz ve baki olan Allah ile konuşur. Böylece ruhuna kısa süreli bir huzur, ömrüne ışık ve yaralarına merhem olur. Allah’ın rahmetini ve hidayetini talep eder, kendini O’na teslim eder.
Gece yatmadan önce, günün telaşını ve dünyadaki geçici meşguliyetleri unutan insan, kalbinin derinliklerinde endişelerini Allah’ın rahmet huzuruna döker. Ölüm uykusuna benzeyen geceye girmeden önce, son görevini yerine getirir ve günlük amel defterini güzel bir sonla kapatmak için namaz kılar. Bu sayede, fani sevdiklerine değil, sonsuz ve baki olan Allah’a yönelir; acizliğini ve korkularını koruyan, her şeyi gören ve bağışlayan Allah’a teslim olur.
Namaza **Fatiha Suresi** ile başlamak, yani yetersiz ve eksik mahlukatın şükür ve medhini Allah’a sunmak, O’nun eksiksiz, her şeyden müstağni ve rahmet sahibi olduğunu hatırlamak demektir.
**اِيَّاكَ نَعْبُدُ**
“Sadece Sana kulluk ederiz”
Bu hitaba ilerlemek, insanın küçüklüğünü ve hiçliğini fark ederek, evrenin ve zamanın sahibi olan Allah’a bağlanmasıdır.
**اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ**
“Sadece Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz”
Böylece insan, tüm yaratılmışların ibadet ve yardımını Allah’a takdim eder ve kainatın büyük topluluğu adına O’na yönelmiş olur.
**اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَ**
“Bizi doğru yola ilet”
Bu ifadeyle, insan karanlık gelecekte sonsuz mutluluğa ulaşmak için nurani ve doğru yolu, yani sırat-ı müstakimi Allah’tan talep eder.
Geceleyin, güneşin kaybolduğu, yıldızların gizlendiği anda, her şey Allah’ın emrine bağlı ve hizmetinde birer varlık olarak düşünüldüğünde, insan **الله اكبر** diyerek rükûya varır ve Allah’ın büyüklüğünü hatırlar.
Bütün yaratılmışların en büyük secdelerini düşündüğümüzde, gece yatmış mahlukat gibi her yıl, her asırdaki tüm varlıklar, hatta yeryüzü ve dünya, Allah’ın emriyle “Ol!” denilerek görevlerini tamamladıkları zaman secde ederler. Bu secdeler, kainatta düzenli bir şekilde yapılır ve insanların yatsı vakti namazı gibi bir ibadetin simgesi olur.
“Emr-i kün feyekûn”den (Ol dediği anda) gelen bir uyarı ve dirilişle, baharda kısmen gerçek, kısmen sembolik olarak yaratılmış varlıklar, Allah’ın hizmetinde dururlar. İnsan da onların izinden giderek, Rahman ve Rahîm olan Allah’ın huzurunda hayret, sevgi ve teslimiyet içinde **الله اكبر** diyerek secdeye varır. İşte bu, bir nevi ruhun mi’raca çıkması gibidir. İşâ namazı bu nedenle çok hoş, güzel, değerli, yüksek, kıymetli, mantıklı ve gerekli bir ibadettir.
Böylece, beş vakit namazın her biri, Allah’ın büyük işlerindeki işaretlerdir ve O’nun kudret ve rahmetinin delilleridir. Farz namazın bu vakitlerde kılınması, en derin hikmetlerle belirlenmiştir.
**سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ**
“Senin yüceliğinle her türlü ilmin ötesindeyiz; bize sadece öğrettiklerini bildirdin. Şüphesiz Sen, her şeyi bilen ve hikmet sahibisin.”
**اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلٰى مَنْ اَرْسَلْتَهُ مُعَلِّمًا لِعِبَادِكَ لِيُعَلِّمَهُمْ كَيْفِيَّةَ مَعْرِفَتِكَ وَ الْعُبُودِيَّةَ لَكَ وَ مُعَرِّفًا لِكُنُوزِ اَسْمَائِكَ وَ تَرْجُمَانًا لِاٰيَاتِ كِتَابِ كَائِنَاتِكَ وَ مِرْاٰتًا بِعُبُودِيَّتِهٖ لِجَمَالِ رُبُوبِيَّتِكَ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَحْبِهٖ اَجْمَعٖينَ وَ ارْحَمْنَا وَ ارْحَمِ الْمُؤْمِنٖينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ اٰمٖينَ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمٖينَ**
“Allah’ım, kullarına Senin bilgini ve kulluğu öğretmesi için gönderdiğin, isimlerinin hazinelerini tanıtan ve kainat kitabının ayetlerini tercüme eden Resulüne salât ve selâm eyle. Onun ailesine ve tüm ashabına da rahmet eyle. Bize ve tüm mümin erkek ve kadınlara rahmetini ihsan eyle. Amin, ey merhametlilerin en merhametlisi.”
Yorumlar:
Yorum Yazabilirsiniz.